Sayfalar

27 Mart 2012 Salı

YAZ S@@Tİ UYGULAMASI...


Merhabalar Efenim,

Alalım fona bu müziği... 
(Bu adamın ünlü olması lazım kesinlikle, nasıl da harika bir şarkı böyle...)

(Yazıyı okuduktan sonra da bu klipteki filmi de izlemenizi öneririm. 
Marion Cotillard'ı Inception filminden hatırlarsınız. 
Ben bu bayanı daha önce Jeux D'enfants'tan biliyordum ve hayrandım.)

Eveeeet, şimdi yaslanalım arkaya...
Hazır mıyız?


Saatler alındı, mesai saatleri de değişti...
8'deki mesaisine her zaman 8.30da yetişen ben, 8.30 olunca mesai, gene geç kalmayı nasıl başarıyorum bilmiyorum.
"Benim için hiçbir şey değişmeyecek, sadece artık 16.30'da değil 17.00'da çıkacağım işten, sabah gene aynı hesap" dememe rağmen, 2 gündür işe yetişemiyorum.
Hayır saatleri de aldık, saati almayı unutmuş falan da değiliz yani.
Sanırım bu beyinle ilgili bir şey...

 *********

Kivi çayı denemeyeniniz var mı?
Ben geçen gün ilk kez tattım kivi çayını 
Yeşil yeşil...
Tabi ki boya katıyorlardır içine ama yeni birşey deneyince mutlu oluyorum işte napıyım. :)
Bence güzel, denenmeli.



Bugün size Çanakkale 1915 Gezici Tır Müzesi’nden bahsedeceğim.
Esenler Dörtyol Meydanı’nda kurulan Çanakkale Müzesi'ni görmediyseniz kesinlikle tavsiye ediyorum.
Çok akıllıca ve güzel bir fikir olmuş.
Gidip göremeyenler için,
m2'ye 6000 merminin atıldığı,
Şehitlerimizin verdiği mücadele
Görülmeye değer.



İngiliz, Türk ve Fransız askerlerinin gözlüklerinin, eşyalarının bulunduğu bölmeler...


Resim pek çekemedim çünkü camekandan yansıma yapıyordu.
Türk askerlerinin kendilerine ait eşyaları üzerindeki yazılar dikkate değerdi.
Hele bir dayının yeğenine yazdığı mektup yürek sızlatan cinstendi.
Gönderdiği mektup kağıdını Almanlar'dan bulduğunu ve savaşın gidişatını anlatan dayı, 
Yeğenine: "Bir zamanlar böyle bir dayım vardı dersin." diyor.

Gitmeli, görmeli, o günleri anmalı...
Gecikmiş bir yazı belki bu ama
Ben daha Cuma günü, öğle arasında gittim gördüm.
 Tüylerim diken diken oldu.

 ***
 Hafta sonu, Florya sahili'nden farklı bir yer olsun diye düşünürken,
Büyükçekmece sahili'ni dolaştık. 
Üniversite yıllarımdaki gibi bekliyordum ama güneşi gören herkes sahile akın etmiş:
Tıklım tıklımdı.
Mimar Sinan Köprüsü üzerinde, 2007 yılında, Otağı denen canlı müzikli bir cafe mecvuttu,
 şimdi orası kuş yetiştirme yeri olmuş. 
Köprüyü boydan boya yürümüş olduk. 
Ne yazık ki fotoğraflar eşimin telefonunda kalmış. :)
Ordan Avcılar veya Küçükçekmece tesislerine geçelim dedik ama ne mümkün, trafikte geçirdiğimiz 3 saat sonra evin yolunu tuttuk artık arabada durmaktan bir hal olmuştuk.
***

Bu aralar kafamı toplayamıyorum, 
Bahar yorgunluğumu, yaz saati uygulaması mı beni böyle ters düz etti bilmiyorum ama,
Şu an çok uykum var.
Şikayetçi değilim bu sefer tamam. :))
Ama şöyle...
Bir gün Fatih'i, 
Bir gün Eminönü'nü,
Bir gün Bakırköy meydanı'nı,
Bir gün Capacity'yi
Bir gün Rumeli Hisarı'nı,
Bir gün Yeşilköy pazarı'nı gezmek istiyorum :)))

 ***
Bu arada bir arkadaşıma söz verdim, evime çağıracağım hala çağıramadım. 
Hafta sonları evde duramıyorum ki...
Bakalım belki bu hafta sonu...

Bu hafta böyle olsun,
Evlilik, doğa gezileri ve geçen yılki tatillerimizden resimler paylaşmak istiyorum.
İnşallah o resimleri buraya atma fırsatım olur da paylaşırım.
Malum düğün sezonu açıldı, balayı ve tatil planları yapanlara fikir olur. ;)

19 Mart 2012 Pazartesi

☆ ☆☆ BAHAR ☆ ☆☆


Bahar, yalvarırım çek git işine!..
Salma üstüme çiçeklerini,
...aklımı çelme!..
Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.
Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...
Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...
Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek...
Yapma bunu bana bahar,
Böyle üstüme gelme...!




Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı...
Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...
Kalbimin buzları erimiş.
Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...
Bir de sen çıldırtma beni...
Krizdeyim ben... tembelliğin sırası değil, uyamam sana...
Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol.
Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...
Bulutların üşüşmesin başıma...
Girme kanıma benim...
...yoldan çıkarma...!
 




Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,
afrodizyakların en etkilisi,
Sevdanın suç ortağısın.
Kıyma bana...!
Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin.
Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin...
O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...
Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin
uçuştuğu günbatımları...
Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan...
Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında...
Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz...
Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden... yüreğim viraneye...
Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...
Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.




İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...
İş açma başıma...
Git işine!
Yoldan çıkarma beni!...

* * *

Güzel bir şiirle baharı selamlamak istedim haftanın ilk gününde, 
Bu kadar mutlu olduğum başka bir Pazartesi var mıydı bilmiyorum ama...
Hava ıhmmmm mis mis mis,
Öğle arasında şöyle bir çıktım dışarı,
Yerim ben bu havayı ya...
İçim kıpır kıpır,
Sahilde yürüyüp dondurma yiyesim var.

Bu hafta sonum dolu dolu geçti Elhamdülillah.
Havalar güzelleşmişken, herkese kendilerini dışarı atmalarını tavsiye ediyorum.
Evde durmayın, yürüyün, koşun, oturun...

Bu Cuma akşamı iş gereği eşimle Anadolu Yakası'na geçtik.
Orda yemek yiyip akşam da Tolga Çevik'in "Sen Kimsin?" sinemasına gittik.
Geçen hafta burda yakındığım durum olmadı çok şükür,
Cuma'yı değerlendirdik ama Sen Kimsin filmi yerine Yalan Dünya'yı izlemeyi tercih ederdim doğrusu. :)

C.tesi sabahı da kalkıp güzel havayı değerlendirelim dedik.
Yürüyüş yapmak için yanıp tutuşuyordum, eşimden yürüyüş yapmak için söz alınca, giydim eşofmanlarımı...
Beni bilenler bilir, pek bir süslü kokanaydım eskilerden...
Sonra yırtdışı beni bozdu!!! :))
Eşofmanla sokağa çıkmak benim için öyle ayıptı ki ve kötü gelirdi ki gözüme anlatamam...
Demek yaşla birlikte, insan da değişiyor.
Açık havada, yanımızda Saka kuşlarının uçuştuğu, çiçek ve bahar kokularıyla, gazetemizi okuyarak kahvaltımızı ettik.


Sonra ver elini Florya sahili...
(Geçen haftalardan tövbeliydim, çok kalabalık oluyor ama insan vazgeçemiyor, bir zamanlar orda oturunca :))
 2 saatlik Yeşilköy'e kadar yürüyüşümüz ve bisiklet sürüşümüzün üstüne, yemeğimizi yiyip annemlere geçtik. Gece 1.5'a kadar süren sohbet, muhabbet, ve her zamanki DÜRT derbisinin galibiyetinin sevinciyle, (tabi ki yine ben yendim ;) ) o geceyi annemde geçirip
pazar kahvaltımızı da annemde yapınca,

Ver elini Küçükyalı,
Çamlık cafe'de kardeşim ve eşiyle nargile keyfi yaptık.
Üstüne de enfes bir balık ziyafetinden küçük kardeşimin yeni gelin evine uğradık.
Eve vardığımda yorgunluktan ölüyordum.

Harika bir hafta sonuydu.
Bisiklete binmek ise bonusu oldu bu haftasonunun.
Öyle özlemişim ki, harika bir duyguydu.
Teysesinin birtanesi sağolsun verdi teyzoşuna bisikletini de, eşim de ben de nasiplenmiş olduk.

 ****

Gördüğünüz düğün fotoğraflarıma bu güzel süslemeleri, çerçeveleri yapan, benim için hem de bir tanecik kızı hastayken :( uğraşan, kalbi güzel, kendi güzel, keşke komşum olsa dediğim KelebekGibi'ye ne kadar teşekkür etsem az.
Bir melek gibi adeta...
Allah karşısına hep güzel insanlar çıkarsın inşallah.
Yepyeni bir haftaya, güzel bir havayla "merhabalar" efendim.
... ... (¯`v´¯) ..
..`·.¸.·´
¸.·´¸.·¨) ¸.·¨)
(¸.·´ (¸.·´ ♥♥ ☆

16 Mart 2012 Cuma

Happy Friday!

Yaşasın bugün Cuma!

Size cıvıl cıvıl bir yazı yazacaktım,

Ama müdür geldi gene ofisi birbirine kattı, yere düşen bir kağıt parçası için.
İllallah dedirtiyor bazen.

Çalışan kadın olmak çok zor, hele de evliyseniz...
Çocuklu daha da zordur eminim.

Neyse bir kaç gündür baş ve bel ağrım var. 
 Dün, 2009'dan sonra, ilk kez yoga yaptım.
Stresten arındırıcı yoga cd'si almıştım aylar aylar önce...
Sonunda açtım ve yaptım ama pek hareketsiz, ölü bir cd imiş :(
Yine de aylar yıllardır hareket etmediğim için tüm vücudum ağrıyor. 
Bel ağrısı da harbiden kötüymüş.
Akşam erkenden yattım bu sebepten.

------------

Cuma geldi hoşgeldi, sefalar getirdi, 

İğne oyasına başlama kararım, aldığım diğer kararlar gibi 1.gününden sonra iptal oldu :))
Bu kararımdan daha önce bahsetmemiştim ama akşamları boş oturamadığımı söylemiştim ya hani, işte düşündüm taşındım, iş yerindeki görevli abla boşluklarda iğne oyası yapıyordu bana da öğret dedim. :))
Gösterdi, bir tülbent getir devam edelim dedi.
Aradım taradım evi, oyasız tülbentim yokmuş malesef :))
Bunun için sabah sabah bütün bir hurcu boşalttım.
Neyse zaten çok da hevesli değildim. :)

Bana daha güncel bir uğraş lazım.
Hayat bu kadar hızlı geçerken, ben daha bu pazartesi h.sonunun yetmeyişinden yakınırken ve yine haftasonuna toslarken yapacak bişey arıyorum.
Bu ara istediğim güzeeel bir uyku aslında,
Sonra spor ve havuz, masaj v.s...

Bi an geliyor, şu kombin, moda, kıyafet, alışveriş konusuna kafayı takıyorum ama sonra her şey gibi o da PUUUUF oluyor.
Bezgin Bekir ne zaman oldum ben ya?
KPSS de yaklaşırken, ben 1 soru çözmeden, zerre çalışmadan girmeyi planlıyorum.
Olacak iş mi ki?

Cıvıl cıvıl yazım kayıplara karıştı, :(
Bana yaz tatili lazım,
Evde durmaktan sıkılacağım 3 aylık bir tatil istiyorum... :((



Yoga CD'si:
Stressiz yaşam için yoga
4.99 TL, D& R, Neslihan İskit 
Ben çok beğenmedim, başlangıç cd'si gibiydi.
Bana daha hareketli bir şey lazım.
Tavsiyelerinizi bekliyorum arkadaşlar. 
****

Herkese Hayırlı Cumalar.
İstediğiniz gibi bir hafta sonu geçirmeniz dileğiyle...

12 Mart 2012 Pazartesi

Dallı Budaklı...

Yorgun bir pazartesi öğleden sonrasından herkese merhabalar,
Öncelikle yorgunum dediğim gibi,
Haftasonları bana yetmiyor kardeşim!
Kızgınım işte, 3 gün olmalı h.sonu dediğin! :(
Her pazartesi sabahı olduğu gibi bu sabah da toplantımızı yaptık ve işlerin başına döndük.
Bu haftaki toplantı kısa sürdü Allah'tan.
Hava buz gibi olduğundan öğle yemeğine gitmemeyi tercih ettim, onun yerine yemeği buraya getirttim.
Aslında acıkmamıştım ama huyumu öğrendim artık, o an yemeseydim 1 saat sonra açlıktan kıvranıyor olacaktım .:)))

Her neyse! 
Konuyu ben yine hafta sonu ne yaptığıma getirip ordan devam edeceğim...:)

Cuma iş çıkışı eşimle sinemaya gitmeye karar vermiştik ki, bu aralar çok severek izliyor da olsam, cuma akşamlarımı yediği için artık kızmaya başladığım Yalan Dünya dizisini eşim kaçırmak istemediği için eve geçmiş bulunduk.
Sinema işi yattı.
Eve geçtikten sonra da zaten bütün gün bitiyor.
Cumartesi sabahı, öğle ezanına doğru hatta, halen yatıyorken ben, artık midem açlıktan isyan bayrağını çoktan açmış durumdayken telefon çaldı:
Arayan ablamdı.
Anahtar almaya geleceklerdi, böylece bir kahve içmeye uğramış oldular ve birlikte kahvaltı etmiş olduk.
Ordan, duvar kağıtlarına kafayı takmış olan ben, onların her yıl evlerini boyama isteklerine son vermek için duvar kağıdı bakalım fikrini ortaya attım ve yola koyulduk... 
Elimizde bir adres, google maps'e girdik, yol tarifini aldık, 1 saatlik trafik ve dolanma sonunda başladığımız yere hiçbir şey bakamadan geri döndük. :)
Geri döndüğümüzde saat artık 17.00 civarlarındaydı, ablamlarda namaz ve yemek molası verelim sonra sinemaya gideriz diyerek anlaştık. 
Eve girince bir daha çıkmayacağımızı hesaplamamıştık, :) hepimizin daha önce izlediği ama tekrar izlemek istediği Da Vinci Şifresi filmini izlemeye koyulduk...

O sıra anladım ki, benim bir şeyler yapmam lazım, artık boş boş tv, dvd v.s izleyemiyorum, ellerim boş dursun istemiyorummmmmmmmm.
Bir yandan birşeyler üretmek, kıymetli vaktimi daha etkin kullanmak istiyorum.

O sırada, millet filmi izlerken ben daha önce de okumaya başladığım ama sonra kitabımı kaybettiğim için yarıda kalan SINIRLAR adlı kitabı ablamlarda görünce alıp okumaya başladım.
Hayır demekte zorluk çekenler için, kişinin kendi fiziksel sınırları olduğu gibi psikolojik sınırlarının da olduğunu ve bunun bilincinde olması gerektiğini gözler önüne seren, başucunuzda bulunması gereken, altını çizip açıp açıp okuyacağınız, sıkıştığınızda hemen elinizin altında bulunması gereken bir kitap.



Bu arada oldukça akıcı olan Küçük Mucizeler Dükkanı adlı kitabı da okumaya devam ediyorum. Çok bir getirisi var mı bilmiyorum ama su gibi okuyabiliyorsunuz, hatta aynı anda 2 kitap okuyamayan biri için bile bir yanda durup okunabilecek türden bir kitap.


Ne diyordum, evet bizimkiler film izlerken, ben de Sınırlar kitabını okumaya başladım.
Sinemaya da gidememiş olduk böylece. 
Yattı mı bizim film gene :)
Çok üzüldüm diyemem açıkçası, çünkü benim için vakit kaybıydı zaten.
Hafta içi 9 saatimi zaten iş yerinde harcadıktan sonra sinemada 3 saat oturmak hiç işime gelmiyor doğrusu. :))

Film bittikten sonra bu aralar ailece çok zevk alarak oynadığımız ve sürekli benim galibiyetimle sonuçlanan DÜRT adlı bir oyun oynadık. 
Üç saatlik oyunun galibi tabi ki yine BEN'dim. :)

Gece saat 1'de ablamlardan kalktığımızda sabaha kahvaltıya diğer ablamlarla sözleşmiştik bile.
Ablam ve eniştemle, Pazar kahvaltımızı yaptıktan ve biraz muhabbet ettikten ve ders çalışmak konusunda bir ton gaz aldıktan ve ablamdan aldığım dikiş makinesi ve bir takım kumaşı arabaya koyduktan sonra,
Tophane'ye doğru yola çıktık.
Öğrenci olduğumuz zamanki o tadı alamadım, yangından sonra da oldukça değişmiş ve açılmış.
 Olan caaanım ağaçlara olmuş ne acı! :( 

Nargilemiz Gül&Nane idi. 
(Bu aralar gül reçeli favorim, herşey güllü olsun istiyorum, hatta sevgililer gününde eşimin aldığı gülleri buzdolabına koyup reçel yapmayı bile düşünmüştüm :)))) meğer öyle olmuyormuş.) 
Ali Baba Nargile Cafe'ye sadece 3 çayımız, 1 suyumuz ve nargilemiz için bi ton para bayıldıktan sonra 
(aman öğrenciler dikkat diyim, masaya konan çilek, üzüm, muz ve bilimum kuruyemişe biz kandık siz kanmayın ;) )

By the way, ("bu arada" demek ama ben bu sefer İngilizce söyleyeyim dedim, bu kelimeyi çok kullandım farkındayım :)) "Dar alanda kısa paslaşmalar" tabirinin cuk oturduğu bir yer buldum dün.  
Ali Baba Nargile Cafe'nin lavabosu içinde hareket etmek için cebelleştiğim bir mekandı. 
Girdin mi, sağa sola dönemiyorsun bile. heheheh :))) 
Ya da ben gittikçe kilo alıyorum :p o da bi seçenek tabi ! :@ :p

Tophane'nin üstüne bir hevesle gittiğimiz Malta Köşk'ünden bu sefer çok üzülerek ve tam doyamadan kalktık, yemeklerin lezzeti eskisi gibi değildi. 
Bizi doyurmadı bile inanır mısınız?!
Bizi memnun eden tek kısmı hemen yakınında o soğukta, ufolu mescidi oldu. 
Akşam ezanını müteakip (hahahah, bu kelimeyi hiç kullanacağım aklıma gelmezdi :) çıktık havaalanına, Umre'den dönen annemle kardeşimi karşılamaya...
 Tam 2.5 saat ayakta ha çıktılar ha çıkacaklar diye bekledikten, bel ağrısı nedir anladıktan sonra,
yaş hurma ve zemzemin tadına bakabilme fırsatına nail olduk, Elhamdülillah. :)

Eve geldiğimde nasıl yatağa girdiğimi hatırlayamıyorum bile.
Sabah işe 40 dk. rotarlı gelişim için eşime bişey dememeyi planlıyorum çünkü gezdirmiyorsun diye çok laf etmiştim hahahaha :)))


Rüya tabirlerinden anlayan beri gelsin LÜTFEN!!! 
Bi de bu aralar bir rüya görüyorum, sürekli korkarak uyanıyorum. 
Allah hayır etsin.
Hep aynı rüya: eski oturduğumuz eve hırsız giriyor, ben de içerideymişim, başlıyor bir kaçış kovalamaca, ben yan apartmana kaçıyorum, eski komşuların zillerini çalıyorum ki saklanabileyim biri açar da içeri girerim diye, o sırada tam yakalanacakken korkuyla uyanıyorum.

Allah hayır etsin, lütfen biri hayırlı yorumlarını anlatsın :/


************ 


4 saatlik yazı yazma macerama burada son verirken, yorgunluktan şikayete devam ediyorum :))

Hepinizi özledim, yorumlarınızı...

Yalnız bırakmayıp twitter'dan ve facebook'tan bizi takip eden herkese çok teşekkürler.

*****

P.S.: Bu arada, bu yazıyı yazmam 4 saatimi aldı; arada bir sürü iş, muhabbet ve eylem gerçekleştirdim.

P.S, p.s: Benim de artık bir dikiş makinam var.BİM BAM BOOOM! :)))
Ama en ufak bir dikiş bilgim yok hehehehe :)))
Bununla ilgili maceralarımı da ilerleyen günlerde anlatırım, hele bi elime alayım da...
 :)



7 Mart 2012 Çarşamba

Nasıl Anlatsam, Nereden Başlasam!?... ;)



Aslında güzel şeyler var...

Ama önce fona bunu bi alalım... ;)

İşler yoğun bir yandan;
Benden alınan görevler (kurtulduğuma tam da sevinmişken) tekrar bana verildi, yenileriyle birlikte. :(

Bekleyen bir MİM'im var ama yazamıyorum bir türlü, içimden sürekli cümleler geçiyor ama hepsi araba sürerken gelmek zorunda mı ki :(( 
Elim kalem kağıt veya klavye tutamazken niye hepsi üşüşür ki? :(

***

Nerelerde olduğumu merak edenlere: :-)

Güneşi görünce hafta sonu, giydim babetleri, Florya sahilinde ablamlarla buluşacaktık ama çok yoğun olduğu için biz Yeşilköy'e doğru yola çıktık, fakat ne mümkün! 50 dakika boyunca park yeri bulamadık Yeşilköy'de. Sonunda tam sahil kenarında bir tane arabanın çıkmasını beklediğimizde artık güneş gitmiş, yerini bulutlara bırakmıştı... :) :(

Florya sahilde olan ablamlar, sahilden yürüyüp tam da park ettiğimiz Yeşilköy balıkçılarının oraya gelmişlerdi bile. :) 
Biz kahvaltıdan daha yeni kalktığımız için bişey yiyemedik ama ablamlar balık ekmek ve kokoreç yerken biz de yanlarına oturduk.
Gittikçe soğumaya başlayan havada daha fazla oturamadığımızdan oradan kalkıp

biraz da sahilde yürüyüş yapmak amacıyla Florya'da arabalarını park etmiş olan ablamlara eşlik ettik. 
Sonra onlar bizi Yeşilköy'de arabamızın bulunduğu yere bıraktılar. :)) (Biraz deli işi biliyorum ama güzel havalarda trafik gerçekten büyük bir sorun :)) 




Arada pamukşeker götürmeden olmaz tabi! ;)


Daha sonra da annemlere geçtik, (pamuk(!) gerçekten pamuk gibi :)) annemle (pamuksekerimmm) kardeşimi ve eşini Umre'ye yolcu ettik. 
Bol bol dua istekleriyle yolcu ettik bakalım. 
Allah kabul etsin şimdiden tüm ibadetlerini.


İlk ve şimdilik(!) son Umre'ye gidişim 1998 yılındaydı.
O zamanlar 13-14 yaşlarında falanım...
Pek farkında olamasam da oradaki amacımın, hala burnumda tüter kendine has kokusu, hala hissederim o bunaltıcı sıcağının yüzüme vuruşunu ve hatırlarım kana kana zemzem sularını içişimi...

Rabbim bizlere de en kısa zamanda nasip etsin inşallah.

 ***

Pazar günü ise, Anadolu Yakası'nda oturan ablamlara kahvaltıya geçtikten sonra, hep beraber Marina'ya gittik.
Eniştemlerin teknesine gidip havalandırdık, 


Güzel bir yemek ve üstüne de tatlımızı yedikten sonra iyice üşümeden eve geçtik.


Marina'ya aşık oldum desem az. Ben ballandıra ballandıra Çeşme'deki marina'yı anlatırken Pendik'teki Marina'nın da ondan kalır yanı yokmuş da ben bilmiyormuşum meğer.

***

Bir de çoooook uzun süredir 15 Aralık'tan beri hatta, ördüğüm 3 boyutlu şalım vardı, yukardaki eşarbımın rengi fuşya. 
Sonunda bitti. :))
Ben çok beğendim.
En kısa zamanda resmini çekip yapılışıyla yayınlayacağım. 
Umarım siz de beğenirsiniz.

**************************

Resim 1-2-3 Kombin:
Manto: İpekyol,
Babet: Twigy,
Çanta-clutch: Forever New 
Şal: Semt pazarı ;)
Gözlük: Dior

Resim 4-5 Kombin:
Manto: İpekyol,
Eşarp: H&M (gördüğüm anda bayıldım, 3 rengini de aldım, uzun süredir eşarp bağlamadığım halde beni almaya itti ;))
Gözlük: Dior
Ayakkabı: Zara
Çanta: Pierre Cardin


Aaaaa neyi nereden aldığımı yazınca kombin yapmış oluyormuşum :))) 
Ben uyumuna pek bakmadan giyindim ama...
Bu arada hepsinde bulunan kotum benimle yıllanacak, :) nerden aldığımı hatırlamıyorum bile...

****

Hepinize kucak kucak dua gönderiyorum, güzel kapılar açılsın inşallah herkese... ;)

SEVGİLER







Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Follow Me on Pinterest